Yeşil Avrupa kapıda: Hem risk hem fırsat

Avrupa Birliği, Aralık 2019’da AB Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) ile 2030’a kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı hedefliyor. Avrupa Birliği’nin ‘Yeşil Mutabakat’ adını verdiği bu yeni büyüme stratejisi, sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye “karbonsuz bir ekonomi” modeli getirirken, ticareti de yeniden..

Yeşil Avrupa kapıda: Hem risk hem fırsat
Yazar : Tarih : Okunma : 352 views Yorum Yap

Avrupa Birliği, Aralık 2019’da AB Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) ile 2030’a kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı hedefliyor.

Avrupa Birliği’nin ‘Yeşil Mutabakat’ adını verdiği bu yeni büyüme stratejisi, sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye “karbonsuz bir ekonomi” modeli getirirken, ticareti de yeniden şekillendirecek.

Avrupa Komisyonu, bu hedefe yönelik 1 trilyon Euro’luk bir yatırım planı açıkladı. AB mali araçları, kamu ve özel sektör yatırımlarını içeren bu yatırım planı önümüzdeki 10 yıl için ekonominin dönüşümünü finanse etmeyi amaçlıyor. AB’nin bu süreçteki öncelikleri; çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması, sanayide inovasyonun desteklenmesi, özel ve toplu taşıma sektörlerinde ulaşımın temiz, ucuz ve sağlıklı alternatifler ile sunulması, enerji sektörünün karbonsuzlaşması ve yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, binaların enerji verimli hale getirilmesi olarak sıralanıyor.

Mutabakat çerçevesinde “karbon sınır vergisi- sınırda karbon düzenlemesi- SKD” uygulanması planlanıyor. Bu bağlamda Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu da gündeme geliyor. Avrupa Birliği, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı. Dolayısıyla, bu dönüşüm Türkiye’yi son derece yakından ilgilendiriyor.

İş dünyasının olumlu değişimi tetikleme ve iyiliği yayma gücüne inanan S360, sürdürülebilirliği sağlamanın önündeki engelleri aşmaya yönelik stratejik bir yol gösterici görevi üstleniyor. Bir B Corp şirketi olan S360 kendi tanımı ile “fayda ile kârlılığı bir araya getiriyor.”

S360, geçtiğimiz günlerde Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı’nın Türkiye’deki yedi sektöre yönelik olası etkilerini, risk ve fırsatlarını inceleyen bir çalışma gerçekleştirdi. Çimento ve yapı, tekstil, tarım ve gıda, perakende, sanayi, enerji ve finans sektörlerini inceleyen S360’a göre, Yeşil Mutabakat Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınma için yeni bir fırsat sunuyor. Yedi sektöre yönelik gerçekleştirilen bu kapsamlı çalışmanın temel noktalarını özetlemeye çalıştım…

Yeşil dönüşüm için 271 milyon Euro’luk kaynak

Avrupa Komisyonu Yeşil Mutabakat Çağrısı Türkiye’de, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığının ve Horizon 2020 Programının iletişim kurumu olan TÜBİTAK tarafından yürütülüyor ve 22 Eylül 2020 itibari ile açıldı. Çağrı kapsamında pilot uygulamalar, yenilikçi ürünler, yeşil ve dijital dönüşümün yönetişimiyle ilgili öneriler, sosyal ve değer zincirlerinde inovasyon desteklenecek. Çağrı kapsamında enerji başlığında toplam 128 milyon Euro, binalarda enerji verimliliği için 60 milyon Euro, çevreci havalimanları ve limanlar için 10 milyon Euro, Tarladan Sofraya stratejisine destek olacak projeler için 74 milyon Euro kaynak ayrılmış durumda.

Yeşil dönüşümün başlıca sektörlere etkisi

ÇİMENTO VE YAPI SEKTÖRÜ

● Çimento ve yapı sektörlerinde öne çıkan başlıklar, kaynak ve enerji verimli binaların inşa edilmesi ve yenilenmesi, çimento ve yapı ürünleri sektörü için sürdürülebilir ürün çözümlerinin geliştirilmesi olarak tanımlanıyor. AB Komisyonu Yeşil Mutabakat kapsamında, eski ve verimli olmayan binaların yenilenmesine odaklanıyor ve bu yenileme işlemleri sırasında döngüsel ekonomiye katkı sağlayacak malzeme kullanımı ön plana çıkıyor. Demir-çelik ve çimento gibi enerji yoğun endüstriler, çeşitli değer zincirlerine ürün tedarik ettikleri için Avrupa ekonomisi açısından vazgeçilmez bir konumda yer alıyor. Dolayısıyla bu sektörlerin karbondan arındırılması ve modernleşmesi koyulan hedeflere ulaşılması için kilit rolü bulunuyor. AB, bölgedeki karbon kaçağını azaltmak amacıyla, sınırda karbon düzenlemesi- SKD mekanizmasıyla ticarette yeni vergiler ve tarife dışı engeller getirmeyi planlıyor. Uzmanlara göre SKD ilk olarak çimento ana hammaddesi olan klinker, kireçtaşı, alçı ve elektrik gibi sektörleri kapsama alarak yürürlüğe girecek. İlerleyen aşamalarda kağıt, organik kimyasallar, cam ve seramik ürünleri, kok, gübre, rafineri ürünleri, temel demir-çelik ürünleri ve alüminyum gibi ürünlerin kapsama alınması bekleniyor. AB pazarına yapılan ihracat kaynaklı CO2 salımı için ton başına 30 Euro ödenmek zorunda kalınması durumunda bundan en çok 170 milyon Euro ile çimento sektörünün etkileneceği öngörülüyor.

TEKSTİL SEKTÖRÜ

AB pazarına yapılan ihracatın içerdiği karbon için, ton başına güncel değer olan 30 Euro ödemek zorunda kalınması halinde, tekstil sektörünün 135 milyon Euro’ya yakın bir maliyet ile karşı karşıya kalacağı öngörülüyor. Üretim sürecinde elektriği yoğun olarak kullanan tekstil gibi ihracatçı sektörler SKD riskine karşı daha kırılgan durumda. Bu doğrultuda elektrik sektörünün karbonsuzlaşması tüm sektörlerin rekabet düzeylerini korumaları açısından büyük önem taşıyor. AB’nin; tekstil ürünlerinin döngüselliğe uygun olmasını sağlamak için eko tasarım önlemleri geliştirilmesini ve ikincil hammaddelerin alımının artırılmasını teşvik edeceği belirtiliyor. Ayrıca, üretimde tehlikeli kimyasalların kullanımı ile mücadele edilmesi de önemli başlıklardan birisi. Tüketicileri ve üreticileri daha sürdürülebilir tekstil hammaddelerine yöneltmek ve yeniden kullanım, onarım gibi hizmetlere daha kolay erişim sağlamak strateji içerisinde yer alıyor. Tekstil atıklarının yüksek seviyelerde toplanması için rehberlik sağlayarak 2025’e kadar üye ülkelerin belirlenecek seviyeye ulaşması hedefleniyor. AB Komisyonu’nun Döngüsel Ekonomi aksiyon planı kapsamında, tekstil sektöründe yaygın kullanımı olan tek kullanımlık plastikler ve geri dönüştürülemeyen paketleme materyalleri için yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesi planlanıyor.

TARIM VE GIDA SEKTÖRLERİ

● Sınırda Karbon Düzenlemesi altında karbonun ton fi yatı, güncel değeri olan 30 Euro ve SKD devreye girdiğinde ulaşması beklenen 50 Euro düzeyinde fiyatlandığında, Türkiye tarım sektörünün ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyetinin sırasıyla yaklaşık olarak 90 milyon Euro ve 150 milyon Euro olabileceği öngörülüyor. Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısında tanımlanan Tarladan Sofraya stratejisi gelecek 30 yıl içerisinde Avrupa Birliği’nin tarım ve gıda stratejisinin temelini oluşturuyor. Gıda üretimini, nakliyesini, dağıtımını, pazarlamasını ve tüketimini kapsayan gıda zincirinin, bağlı olduğu kara, tatlı su ve deniz ekosistemlerini koruyarak çevresel etkinin azaltılması komisyonun Tarladan Sofraya stratejisinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu kapsamda pestisitlerin kullanımının 2030’a kadar yüzde 50; gübre kullanımının yüzde 20; gübre kullanımı kaynaklı besin kaybının yüzde 50 azaltılması hedefleniyor. 2030’a kadar tarım arazilerinin en az yüzde 25’inin organik tarım yöntemleri kapsamında olması ve agro-ekolojik uygulamalarda önemli ölçüde artış hedefleniyor. Komisyon, 2021 yılı için organik tarıma 40 milyon Euro’luk özel bir bütçe ayırmayı planlıyor. Aynı zamanda zorunlu paket önü etiketlemesi doğrultusunda gıda ürünlerinin beslenme, iklim, çevresel ve sosyal yönlerini kapsayan sürdürülebilir bir gıda etiketleme çerçevesi de sunacak. Komisyon’un 2030 itibarıyla her türlü ambalaj ve paketlemenin biyolojik olarak çözünür ve bitki bazlı plastiklerden sağlanması yönünde uygulamaları teşvik edeceği ve tek kullanımlık plastiklere yaptırımlar getireceği vurgulanıyor. Atık üretiminin azaltılması için de önemli bir diğer konu.

SANAYİ SEKTÖRÜ

● Sanayi sektörü sera gazı salımının en yoğun olduğu sektörlerin başında geliyor. Avrupa Yeşil Mutabakat stratejisine göre AB, bundan böyle başka ülkelerle yapacağı serbest ticaret anlaşması gibi anlaşmalar için aday ülkenin Paris Anlaşması’nı “onaylama ve etkin bir şekilde uygulaması” ön şartını getiriyor. Dolayısıyla, Paris Anlaşması’nı şimdiye kadar onaylamayan tek partner ülke Türkiye’nin AB ile ticarette sıkıntılar yaşaması söz konusu. Her ne kadar Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD) mekanizmasının nasıl işleyeceği ve hangi sektörlere yönelik uygulanacağı henüz belirgin hale gelmemiş olsa da, bu uygulama AB ile ticarette düşük emisyonlu ülkeleri, yüksek emisyonlu ülkelere göre daha avantajlı bir konuma getirebilir. SKD altında karbonun ton fi yatı, güncel değeri olan 30 Euro/tCO2 düzeyinde fiyatlandığında otomotiv, makine ve demir-çelik sanayilerinin ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti 100-150 milyon Euro arasında değişen tutarlara ulaşabiliyor. AB tarafından yayımlanan yeni sanayi stratejisi doğrultusunda, küresel rekabette söz sahibi olabilmek için, endüstrinin daha yeşil, döngüsel ve dijital olması gerekiyor. Avrupa’nın karbon nötr hedefi kapsamında en büyük dönüşümün enerji ve hammadde kullanımının yüksek olduğu tekstil, elektronik ve plastik sanayilerinde olacağı belirtiliyor. Komisyon, karbon yoğun endüstrilerin ve ekonomilerin dönüşümü için geçiş mekanizması kapsamında 100 milyar Euro’luk desteğin sunulmasını planlıyor. Düşük karbon endüstrileri, bulut tabanlı endüstri uygulamaları ve hammadde konuları öncelikli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Elektronik cihazların enerji verimliliği, dayanıklılık, tamir edilebilirlik, yeniden kullanım ve geri dönüşüm için tasarlanması amacıyla Ecodesign Direktifi kapsamında cep telefonları, tabletler ve beyaz eşyalar dahil olmak üzere düzenleyici önlemler alınması gündemde.

PERAKENDE SEKTÖRÜ

● Sektörlere göre mal ve hizmet ihracatı kaynaklı sera gazı salımı karşılaştırılması yapıldığında en yoğun sektörler sıralamasında çimento sektörünün ardından perakende sektörü geliyor. Perakende sektöründe üretimin yanı sıra, lojistik, dağıtım ve ulaşımdan kaynaklanan CO2 emisyonları da önemli bir yer tutuyor. Komisyon’un 2030 itibarıyla her türlü ambalaj ve paketlemenin biyolojik olarak çözünür ve bitki bazlı plastik yoluyla sağlanması yönünde uygulamalar yaratacağı ve tek kullanımlık plastiklere yaptırımlar getireceği vurgulanıyor. Döngüsel ekonomi eyleminin ayrıca, tüketicilerin yeniden kullanılabilir, dayanıklı ve tamir edilebilir ürünleri alma yönünde şirketlere teşvik edici yaptırımlar uygulaması planlanıyor. Tüketicilerin yeşil badanaya (greenwashing) maruz kalmadan, daha sürdürülebilir seçimler yapması yönünde güvenilir, doğrulanabilir bilginin sağlanması hedefleniyor. Stratejik değer zincirlerinde yatırımların ve endüstrinin iş birliği içinde olmasına yönelik yeni yollar geliştirilmesi yer alıyor. Komisyonun Tarladan Sofraya stratejisi döngüsel bir ekonomiye ulaşılmasına katkıda bulunurken özellikle tarım, gıda ve perakende sektörüne etkisi olacak bazı düzenlemeleri içeriyor. Tarladan Sofraya stratejisi sürdürülebilir gıda tüketimini, uygun fiyatlı ve herkes tarafından kolayca erişilebilen sağlıklı gıdayı teşvik edecek. AB çevre standartlarına uymayan ithal gıdaların AB pazarında satışına izin verilmiyor. Komisyon aynı zamanda, gıdanın kaynağı, besin değeri ve çevresel ayak izi gibi ayrıntılar hakkında dijital araçlar da dahil olmak üzere tüketicilere daha iyi bilgi vermenin yeni yollarını araştıracak. Perakende sektörü için büyük bir önemi olan lojistik ve soğutma uygulamalarının karbonsuzlaştırılması için inovatif uygulamalar büyük önem taşıyor.

ENERJİ SEKTÖRÜ

● Avrupa Komisyonu, Yeşil Mutabakat’ın öncelikli alanlarından birini enerji olarak tanımlıyor. Avrupa ekonomisine bakıldığında enerji üretiminin, tahvilinin ve dönüşümünün AB’deki toplam salımların yüzde 75’inin kaynağı olduğu görülüyor. AB, 2019 itibarıyla Temiz Enerji Paketi’ni oluşturdu ve bu kapsamda üç temel öncelik belirledi: Kaynakların güvenliği, finansal karşılanabilirlik ve sürdürülebilirlik. Temiz enerji paketi kapsamında belirlenen yönergelerin AB üyeleri tarafından 1-2 yıl içerisinde ulusal yasalarına entegre edilmesi bekleniyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, Enerji Birliği stratejisi ve Tüm Avrupalılar için Temiz Enerji Paketi doğrultusunda AB komisyonu 2021 yılına kadar gerekli mevzuatı hazırlamayı ve kanunlaştırmayı planlıyor. Bununla birlikte 2023 yılı itibarıyla üye ülkeler ulusal iklim ve enerji planlarını hazırlayacak. Avrupa Birliği’nde binalar, enerji tüketiminin yüzde 40’ı, CO2 salımlarının ise yüzde 36’sından sorumlu. Bu kapsamda AB, iklim hedeflerine ulaşmak amacıyla binalardaki enerji performansını artırmayı planlıyor. 2030 yılında enerji kaynaklarının yüzde 32’sini yenilenebilir enerjiye dönüştürmek isteyen AB, Yenilebilir Enerji Direktifi ile birlikte yol haritasını ortaya koyuyor. Sera gazı salımlarına etkisi itibarıyla 2030 yılında yüzde 32,5 enerji verimliliği hedefi koyan AB, bu hedefi doğrultusunda Enerji Verimliliği Direktifini açıkladı. Elektrik, gaz, binalar, endüstri ve ulaşım gibi çeşitli enerji sektörlerin karbon salımlarını azaltmak amacıyla entegre edilmesi; fosil yakıt kullanımının yenilenebilir elektrik enerjisi ile yer değiştirmesi; tüm enerji tedarik zincirlerinde, temiz enerjinin ulaşımının kolaylaştırılması öncelikler arasında. Sera gazı salımlarının yüzde 72,8’ini enerji sektörüne borçlu olan Türkiye, AB’nin tasarladığı eylem planlarından kendi enerji endüstrisini daha yeşil ve sürdürülebilir hale getirmek adına faydalanabilir.

FİNANS SEKTÖRÜ

● Kaynakların verimli kullanıldığı, sera gazı emisyonlarının düşük olduğu sürdürülebilir bir ekonomik modele geçişte finansal sistem önemli bir role sahip. 10 yıl içerisinde en az 1 trilyon Euro değerinde finansmanın sürdürülebilir yatırımlar için mobilize edileceğini açıklayan AB, aynı zamanda özel yatırımları, iklim zararsız, iklime dayanıklı ve verimli kaynaklara kanalize etmeyi hedefliyor. Geçiş süreci finans sektörü için belirli riskler barındırıyor olsa da uygulanan politikaların neticesinde önemli avantajlar da yakalayabileceği düşünülüyor. Yapılan araştırmalar, iklim krizinin yol açtığı zararın 2018 yılında 160 trilyon dolara ulaştığını ve bu rakamın sigorta şirketlerinin ve bankaların bilanço tablolarına yansıdığını ortaya koyuyor. Yapılan tahminlere göre, global finansal varlıkların yüzde 6’sının (24,1 trilyon dolar) riskli pozisyonda olduğu ifade ediliyor. Değişen iklim koşullarıyla oluşabilecek zararın 2008 Küresel Ekonomik Kriz kadar büyük ölçeklere ulaşabileceği tahmin ediliyor. Yeşil finansal ürünler için AB Yeşil Tahvil Standardı ve etiketler oluşturma planı bulunuyor. Bu konuda 2021’in 3. çeyreğinde bir çerçeve oluşturulması planlanıyor. İklimsel ve çevresel risklerin finansal sisteme entegre edilmesi planlanıyor. Komisyon ayrıca mevcut 2030 iklim ve enerji hedeflerine ulaşmak için 2030 yılına kadar yılda yaklaşık 260 milyar Euro tutarında ek yatırım gerekeceğinin altını çiziyor.

Özel sektöre önemli bir rol düşüyor

– Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi, düşük karbon ekonomisine geçişi tamamlamayan sektörlere ek karbon maliyeti getirecek;

– Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylamadığı için, AB ile gerçekleştirilecek serbest ticaret anlaşması gibi anlaşmalarda zorluklar yaşanacak;

– Mutabakat Türkiye’nin düşük karbon ayak izli üretimini avantajlı konuma getirerek Türkiye’nin AB ülkelerine daha kolay ihracat yapmasına yardımcı olabilir;

– Özel sektörün finansmanını mobilize ederek ülke ekonomisinin gelişimine katkı sağlayabilir;

-Üretimde karbonsuzlaşma süreci ile birlikte güçlenecek teknoloji ve finans sektöründe, yeşil teknoloji yatırımları ve sürdürülebilir finansman modelleri gibi önemli fırsatlar yaratılabilir. Bu kapsamda Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın 1 milyar Euro’luk fon fırsatından yararlanarak bu alanlarda Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerine hız vermesi çok önem taşıyor

kaynak : https://www.dunya.com/kose-yazisi/yesil-mutabakat-turkiyenin-surdurulebilir-kalkinmasi-icin-onemli-bir-firsat/605910

admin (support@atako.com.tr)

İlk yorumu siz yazın