Salgın etkisi, enflasyon ve TL’deki değer kaybıyla birlikte vatandaşın alım gücünün düşmesi birçok sektörde ‘giriş’ olarak tabir edilen ucuz ürünlere talebi artırdı. Markalar bir alt segmente yönelirken, maliyetleri düşürmek için daha alt kalite girdi kullanmaya başladı. Yabancılar ise kur avantajı sayesinde tüketimdeki payını artırdı. Yükselen kur ve enflasyonun yanı sıra satın alma gücünde yaşanan gerileme,..
Salgın etkisi, enflasyon ve TL’deki değer kaybıyla birlikte vatandaşın alım gücünün düşmesi birçok sektörde ‘giriş’ olarak tabir edilen ucuz ürünlere talebi artırdı. Markalar bir alt segmente yönelirken, maliyetleri düşürmek için daha alt kalite girdi kullanmaya başladı. Yabancılar ise kur avantajı sayesinde tüketimdeki payını artırdı.
Yükselen kur ve enflasyonun yanı sıra satın alma gücünde yaşanan gerileme, perakende sektöründe birkaç yıldır devam eden değişimi hızlandırdı. Tüketici eğilimine paralel olarak ‘giriş’ seviyesi (En düşük fiyatlı) ürünlerin payının arttığı sektör, yüksek maliyetler sonrası mağazalarında bulunan ürün sayısını azaltıp, kullanılan malzemelerde ise daha ekonomik girdilere yöneldi. Öte yandan üst segmentte ise yerli tüketicinin payı düşerken, yabancı oranında ise hızlı artış meydana geldi. Söz konusu eğilim otomobilden konuta, hazır giyimden ayakkabıya, elektronikten teknolojiye kadar birçok alanda kendini gösterdi.
Söz konusu gelişme en çok teknolojik ürünlerde kendini gösterdi. 2020’de ithalatı baskılamak amacıyla 200 doların altında ithal edilen cep telefonlarına gözetim belgesi mecburiyeti getirilmesi, birçok uluslararası şirketin, Türkiye’de üretime başlamasını sağlamış ve böylece piyasada ekonomik ve giriş seviyesi ürünlerin yoğunluğu artmıştı. Bu ürünler yıllık 10-12 milyon adet olan pazarın yüzde 60’ına hakim oldu. 2019’da 12 milyon adet telefon ithal edilirken bu rakam 2020’de 9,7 milyona ve 2021’de ise 4,3 milyona düştü. Fiyat artışına rağmen değer olarak da cep telefonu ithalatı 2019’da 1 milyar 847 milyon dolar iken 2021 sonu itibari ile 1 milyar 591 milyon dolara geriledi.
Zincir Mağazalar Derneği (ZMD) Başkanı Serhan Tınastepe, artan kura ve yüksek enflasyona bağlı olarak tüketicinin alım gücünün düştüğünü bunun da orta sınıfın alışveriş yapmasını zorlaştırdığını söyledi. Bu durumun ucuz ve giriş seviyesi ürünlerine olan talebi artırdığını anlatan Tınastepe, “Satın alma iştahı azaldı. Satılan ürünlerde ise özellikli ürünlerin payı azaldı. Bu durum markaların giriş seviyesi ürünlere yönelimini artırdı. Üyelerimiz ile yaptığımız istişarelerde de birçok marka 2-3 kat artan fiyatlar nedeni ile ciro olarak salgın öncesini geride bıraksalar da adetsel olarak hala 2019’un yüzde 10-15 gerisinde” dedi.
Adetlerin düşmesi, siparişlerde de kendini gösteriyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya, “Özellikle yerli markalarda emtia ve maliyetlerin artması nedeniyle adet bazlı kapasite düşüklüğüne gidildi. Daha önce 100 birim üretim yapılıyorsa şimdi 70 birime düştüler. Adetsel bazda yüzde 30 gibi eksi yazdılar. Tüketici de alımı azalttı. Daha önce 3 birim alıyorsa şimdi 1’e düşürdü” diye konuştu.
İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Gültepe ise “İç pazarda maliyeti artıracak özellikli ürünlerin payı azaldı. Maliyetleri, fiyatları artıracak baskı, nakış gibi özellikli ürünler azaldı. Markalar müşteri kaybetmemek adına daha az maliyetli, daha az özelliği bulunan ürünlere yöneldi. Koleksiyonlar daha basit hale getiriliyor” değerlendirmesini yaptı.
Ekonomik ürünlerin daha çok talep görmeye başladığı diğer bir sektör de ayakkabıcılık oldu. Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) Başkanı Berke İçten, “Sektör genelinde ekonomik ayakkabılara artan talebe bağlı olarak üretim de buna paralel gelişiyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri alım gücünün düşmesi. Önümüzdeki dönemde bu trendin devam edeceğini öngörüyoruz” dedi. İçten, “Daha önce birinci kalite deri ve kösele taban kullanılırdı. Haliyle bunların da fiyatı yüksek olurdu. Şimdi o kalitede bir ürün mevcut tüketicinin alım gücünü aştığı için maliyeti düşürecek girdilere yönelim arttı. İkinci kalite deri ve plastik taban gibi daha alt kalite girdiler kullanılmaya başlandı” açıklamasını yaptı.
Türkiye’de alım gücü düşerken, artan kura bağlı olarak yabancıların alışverişte payları artıyor. Buna bağlı olarak son dönemde yabancıya konut satışı rekor kırmaya devam ediyor. Örneğin, geçen yılın tamamında yabancılara yapılan konut satışları bir önceki yıla göre yüzde 43,5 artarak 58 bin 576’ya yükseldi. 2021 yılında toplam konut satışları içinde yabancılara yapılan konut satışının payı yüzde 3,9 oldu. En son açıklanan rakamlara göre şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yabancılara konut satışı yüzde 54,9 artarak 4 bin 591’e ulaştı. Şubat ayında toplam konut satışları içinde yabancılara yapılan konut satışının payı yüzde 4,7 oldu.
Artan maliyet yansımalarını sert bir şekilde hissettiklerini ve bunun alışverişe de yansıdığını belirten Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Sinan Öncel, lüks markalarda yabancı payının arttığını, orta ve alt segmente hitap eden markaların ise bulundukları segmentin bir alt segmentine yönelmeye başladığını anlattı. Öncel, “Üyelerimiz arasında da yer alan lüks segment bir markanın kredi kartı satışlarında yabancı oranı birçok noktada yüzde 70-80’e çıktı. Yerlinin alım gücü düştüğü için yabancılar alıyor. Yüzde 70- 80 yabancıya satmak iyi bir haber değil. Orta ve giriş seviyesinde de fiyat artışlarından dolayı herkes bir alt segmente yöneliyor” diye konuştu. Kur avantajından dolayı, perakendede yabancıya satış oranı geçtiğimiz yılın son çeyreğinde çok daha net hissedilmişti. Örneğin lüks perakende markası Beymen’de yabancı satış oranı salgın öncesini çoktan geçmiş, Zorlu Center’daki mağazasında bu oran yüzde 50’ye yaklaşmıştı.
Benzer bir durum otomotiv sektöründe de görüldü. Otomobil Distribütörleri Derneği tarafından son açıklanan verilere göre pazarın yüzde 90,2’sini vergi oranları düşük olan A, B ve C segmentlerindeki araçlar oluşturdu. Bu oran salgın öncesi yıl olan 2019’un aynı döneminde yüzde 82,4’tü. Öte yandan otomobil alım gücü de geriledi. AB İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre, dünyanın sayılı otomobil üreticileri arasında yer alan Türkiye’de halkın yüzde 35’inin otomobil satın alacak ekonomik gücü bulunmuyor. Bu da “Türkiye’de her 3 kişiden biri otomobil alamıyor” anlamına geliyor. 35 Avrupa ülkesi içinde otomobil alım gücünde Türkiye’nin gerisinde kalan tek ülke yüzde 54 oranı ile Arnavutluk oldu.
Kaynak : https://www.dunya.com/ekonomi/alim-gucu-zayiflayinca-markalar-ucuza-giristi-haberi-652620